AG 26 PART 3

Avuçlarımın arasında Nuşen’in boynundan hiç çıkartmamak için altından yaptırdığı kolyesinin yıldızları parıldıyordu. 

Birden ateşim çıkmış gibi bedenimin hararetlendiğini hissettim. Nefes alabilmek için ağzımı araladım. “Nuşen… Civan…”

Nuşen’in kolyesinin Civan’da ne işi var?

“Zühre!” Asmin’in sesiyle avucumu hızla kapattım. “Gelmiyorsun?”

“Ge-Geliyorum.”

“Ne o? Kolyen mi düştü?”

Ayağa kalktım hemen. “Düştü,” diyebildim. 

“Dur takayım,” diyerek girdi içeri. Kolyeyi görsün istemedim. Avucumdan çıkarmadan elbisemin içine soktum yıldızlarını, boynumdaki gizlenen güneşe çarptı. 

Asmin uçlarını ensemde birleştirip takarken avucumun altında Memet’in hediyeleri birleşmişti. 

Sinemde bir yerde kavuştuk Nuşen. Kolyelerimiz buluştu. 

Gözümün önünü bir buğu aldı. Asmin elimden tutup beni odadan çıkartırken direnemedim. Kadın odasına soktu. Afalladım. Selamlaşmaların arasında kaldım. Kimin elini öpüyordum, kim bana sarılmıştı, anlamıyordum. Kukla gibiydim. Biri yüzümün renginin attığını söyleyip beni kenara oturttu. Birileri elime su tutuşturup içirmeye çalıştı. Sanırım Asmin Hozan’ı çağıracağını söylediğinde engel olmak için midemin bulandığını ben söylemiştim. 

Kadınlar arasında hamile olduğum haberi doğrulanmış gibi herkes rahatlamıştı. Gulazer Hala kızacak gibi bakarken Asmin yanıma oturup elimi tutmuştu. 

Bir sohbet dönüyordu. Asmin bekliyordu ki onu savunayım, onlardan taraf olayım. Anlamıyordum. Kafamı veremiyordum. Tuvalete gitme bahanesiyle çıktım aralarından. Mutfağa geçip oturdum. 

Civan’ı hiç görmüş müydüm konağa geldiğinde? Evlendiğimden beri görmemiştim, emindim. Düğün yemeğine bile gelmemişti. Konağın önüne kadar gelmişti bir defa. Memet’in arabasının çalındığı gündü. Ama içeri hiç geçmemiş, hemen gitmişti Memet’lerle. 

Daha öncesini hatırlamaya çalıştım. Yıllar öncesini hatırlamaya çalıştım. Şiyar’ı birkaç kez görmüş gibiydim. Civan yoktu. Berzan’ın adını bile çok az duymuştum. Civan’ı Nuşen’in yanında hiç görmemiştim. 

Bu kolyenin burada ne işi vardı o hâlde? 

Kaybetti demişlerdi. Burada unutma ihtimali var mıydı? Unutmuşsa Civan’ın odasına ne işi vardı? Öylesine bir köşeden, düşmüş gibi çıkmamıştı. Yatağın altına saklanmış gibiydi. 

Nuşen’in kolyesini neden sakladın Civan? Anlamını biliyor musun?

Elimi elbisemin üstünden kolyelere değdirdim. Birbirine değdikçe şıngırdadılar. Elimi gözüme vurdum akmasın diye. “Sen de gelsen ya Nuşen. Böyle ansızın. Kolyeni bulduğum gibi. Kıyıdan köşeden çıksan. Sarılırım sana. Bana bakmasan da sarılırım valla.”

Mutfağa bir tepsiyle kızlar girdiler. Hemen kalkıp buzdolabını açtım bir şey arar gibi. Orada yüzümü sildim. Açmışken bir tabak zeytinle geri döndüm. Asmin mutfağa girmişti. “Ben de diyorum beni kandırıp nereye gitti. Acıktınsa niye demiyorsun?”

Hemen bir ekmek getirip masaya bıraktı. “Ne anlatacağım sana. Otursana.”

Zeytin tabağıyla oturdum. İçeride kaçırdığım ne varsa en baştan anlattı bana. Çeyiz serilmesi onlarda olacaktı. O zamana kadar eksikleri belirlemeye çalışıyordu. Şiyar’a liste verecekti. Gözden kaçan birkaç bir şeyi eklettim. Arada zeytin yiyordum. Birkaç tane de o attı ağzına. Tabağı bitirdik. İçeriden Gulazer hala çağırınca oraya sürükledi beni. Ayıp olmasın diye bu defa sohbete katılmaya çalıştım. Hayret ki kız tarafına katıldım diye kızmadı hala bana. Biraz kulak arkasına atacak gibiydi bu akşam beni. Yüz bulacak gibiydim ben de. Asmin’in gönlünde ne varsa benim fikrim gibi attım ortaya. Asmin fısıldadıkça ekledim bir şeyler. Ta ki hala sonunda Asmin’i bana fısıldarken yakalayıp şeker tabağından aldığı birkaç şekerlemeyi bize fırlatana kadar. Kızlar bize gülerken biz şekerlemeleri toplayıp halanın tabağına geri attık. Bu defa attık diye kızdı. O atınca normaldi biz atınca nimet. 

Çay bardakları tazelenirken salonun kapısı aralandı ,Hozan başını uzattı içeri. “Yenge! Ji kerema xwe were.*(Lütfedip gel.)”

Kızların hepsi aynı anda kapıya baktılar. Hozan kulağında telefonla kapının köşesine yaslandı poz keser gibi. Hemen kalktım yerimden. Kapıya çıktım. “N’oldu Hozan? Çocuklar mı uyanmış?”

“Yok, abim aradı,” dedi Hozan. Bana konuşuyorsa da gözü içeriyi alacaklı gibi süzüyordu. Çaktırmadan ayağımın ucunu ayak bileğine vurup gerilettim.  

Bozulur gibi Memet’e konuştu. “Yengeme veri…” deyip sustu. 

Beni bir heyecan alacak oldu. “Beni mi istiyor?” diye sordum hemen. Sonunda Memet! Tüm gün aramadığını sileceğim şimdi konuşsak. 

Elimi telefonu almak için uzatacaktım ki Hozan vermek yerine, “Yok, sen geç yenge. Ben aşağıdayım,” dedi. Elim havada kaldı. 

Hozan evden çıkıp alt kata inerken ardından gitmek istedim. Ben telefonu alıp Memet’le konuşsam, Hozan da benim yerime kadın odasına girse? Bu anlaşmayı Hozan’ın kabul edeceğini biliyordum. Ama Memet benimle konuşacak mıydı?

Konuşmayacaksan ne diye arıyorsun Mem? Tüm gün bu anı beklememişim gibi. Ömrüm boyunca seni beklememin üstüne Mem. Ne diye beklentimi boşa çıkartıyorsun?

Kadın odasına omuzlarımı düşürmemeye çalışıp girdim. 

“Kocan mı aradı?” diye fısıldadı Asmin omzunu omzuma vurup. Bana Nuşen’i anımsattı yaptığı hareket. 

“Halanın dediklerini aynen kabul ettiğini mi söylememi istedin Asmin? Yanlış mı duydum?”

“Yanlış duydun,” dedi hemen çekilip. “Hiç uğraştırmıyorsun kendinle.”

İyi günümde gel Asmin. Canıma yapışsan ağzımı açmayacağım. 

Susup önüme döndüm. Hala ayağa kalktı. “Bu cemaat komple çıkıp gidelim,” dedi. Herkes ayağa kalktı. Mesut eniştenin ablasını görmeye geçeceklerdi. Direkt eve geçmeyi düşünsem de hasta kadının kızlarının burada olduğunu görünce ayıp olur diye vazgeçtim. Hiç değilse bir görüp, el öpmem iyi olurdu. Memet’in karısı eğlenceye çaya geldi, hasta kadına sırt çevirdi gitti demesinlerdi. 

Kadınlarla aşağı inerken Asmin’in telefonunu istedim. Kendi numarama mesaj yazdım çocuklar ne durumda diye. Xezal’daydı telefonum. Uyuyorlarsa sese kalksınlar istemedim. 

Aşağı indiğimizde kim hangi arabaya binecek karmaşası çıkmıştı. Kendi aracıyla gelen direkt binip gitti. Şiyar’ın arabasına kız tarafının bir kısmı bindi. Kalanı bizim transitin arkasına geçti. Hala da öne oturmuştu. 

“Hadi yenge,” dedi Hozan aracı çalıştırmak için. Arka tarafta yer vardı ama çok sallandığından binmek istemedim. Önü de Gulazer halayla eltisi almıştı. Hiçbirine in diyemezdim. 

“Hozan biz senle aynı arabaya binmesek mi?” dedim öneri olarak. 

“Yav gel camı açacağım.”

Yaklaşıp arka tarafta midemin bulandığını söyledim. Etrafına baktı bir şey arar gibi. “Civan! Kimin arabası boş?”

Civan transite doğru geldi. “Yerleşemediniz mi? Boş yer yok. Berzan’ın arabasını çıkartacağım arkadan.”

“Yerleştik de,” dedi kısık sesle devam etti. “Yengem hamile biliyorsun. Arkada ayran olmasın çocuk.”

Demiyordu karşılıklı kusa kusa birbirimizi öldüreceğiz diye. Suçu Müjde’yle bana atıyordu hain.

“Anahtarları değişelim o zaman. Siz Berzan’ınkine geçin,” diye öneride bulundu Civan. 

Hadi açıkla Hozan, der gibi ona döndüm. Hozan saçlarının arasını karıştırdı. “Şimdi öyle iyi de…” Elini Civan’ın omzuna koydu. “Benim parfüm sıkıntı halaoğlu ya. Biz aynı arabada helak oluyoruz.”

Civan anlamamış olacak kaşlarını çatmışken ben transitin arkasına uzattım başımı benimle gelebilecek kim var diye. Civan ilerideki bir araca doğru elini salladı. “Asmin Yenge!”

Asmin annesigille Şiyar’ın aracına kurulmuştu. Camdan başını uzattı. Civan gelmesini işaret edince çıktı geldi yanımıza. “Yenge sen benim araca gel. Sizi ben götüreyim.”

“Hah, oldu,” dedi Hozan sonunda rahatlayıp. Gulazer Hala neden beklettiğimizi bilmediğinden Hozan’a kızıyordu camı aralamış. Hozan transitin kapısını kapayıp arabayı çalıştırdı. “Şiyar abi öne geç. Seni takip edelim.”

Şiyar garibim gözü Asmin’de kalmıştı. Başını sallayıp aracına geçti. Asmin’in koluna girdim. “Sizi ayırmak için yaptım sanmazsın inşallah?”

“Valla öyle sanacağım Zühre. Ne güzel annemle konuşurlarken dinliyordum onları.”

“Vah vah, çok üzüldüm,” dedim gülümseyerek. 

Dirseğini bana vurdu iteleyecek gibi. Sonra hemen kolumu tuttu. “Ay hamile kadına ne yapıyorum?”

“Ölmedim Asmin, abartma.” 

Transit hareket ederken Hozan araladığı camdan konuştu. “Civan! Abi yan yana gidelim. Hız yapma gözünü seveyim.”

Civan başını sallayıp kalan son aracın kapılarını açtı. Asmin’le arkaya bindik. Civan aracı çalıştırdığı gibi Asmin sordu. “Bu Berzan abinin arabası değil mi Civan abi?”

“Evet, yenge,” dedi Civan Hozan’ın ardından yavaş yavaş ilerlerken. 

Asmin kaynını ilk defa yalnız bulmuş, bu anı değerlendirecek gibiydi. “Berzan abiyle daha tanışamadık. Ne zaman gelecek hayırlısıyla?”

“Düğüne yetişecek,” dedi Civan. Arkaya hiç bakmıyordu. 

“Selamımı söyle konuşursanız. De ki öyle kuru kuruya tanışmak olmaz. Yengen oradan bir düğün hediyesi bekliyormuş, de.”

“Aleyküm selam,” dedi Civan vites değiştirirken.

Asmin’in dirseğinden tuttum kulağına fısıldadım. “Berzan’ı ben de görmedim hiç. Adını bile zor duydum. Nerede ki?”

Benim gibi fısıldadı o da. “Ürdün’de.”

“Ürdün mü? Orada ne işi var?”

“E işi var,” dedi kıkırdayarak. “Okuldan bir arkadaşıyla orada iş kurmuş diyorlar,” dedi taze yenge gururuyla. “Şiyar okutmuş kardeşini, sermayesini cebine sıkıştırıp yollamış. Çok seviyor Berzan’ı. Hep anlatıyor.”

“Siz ne çok konuşmuşsunuz birkaç günde?” Gülen yüzü dondu önce. Sonra inkar edecek oldu. Güldüm haline. “Tövbe çek bir de Asmin. Tabii konuşacaksınız. Yeni aileni tanıman gerek.”

“Çok geç saatte konuşmuyoruz ki ayrıca,” dedi hemen toparlamak için. Ama o kadar da emindim ki gece konuşuyorlardı. Ev halkı kızmasın diye o vakti tutturabilirdi çünkü. 

Benim de Memet’le konuşmak için köşe bucak dolandığım olmuştu. Amcamın kızlarıyla aynı odada kaldığımız zamanlar gece mümkünatı yoktu mesaj bile atabileyim. Ancak gün içinde ne sesini duyarsam, ne haberini alırsam şükürdü. 

Ne günlerdi Mem? Şimdi aynı odada konuşmuyoruz. 

“Civan abi,” dedi Asmin. 

“Buyur yenge.”

Asmin yerinde hareketlenmişti. Ne diyecek de bu kadar şekilden şekle giriyor diye baktım ona. “Abin,” dedi Şiyar’ı kastederek. “İşi var galiba yarın?”

“Öyle demişse öyledir,” dedi Civan yola odaklanmış şekilde. 

“Öyledir tabii,” dedi Asmin. “Ama benim kızlarla bir alışveriş etmem gerek de…”

“Başım üstüne,” dedi Civan Asmin’in kıvranmasını anlayıp. 

Ama bu kadar da değil gibiydi. “Kızlardan kim gelir tam emin değilim ama. Belki iki kişi geliriz.”

Civan bir şey demedi. Asmin’in karın ağrısını daha ben anlamamıştım ki devam etti. Amcasının kızından üstünkörü bahseder gibi tanıyıp tanımadığını sorduğunda anlamıştım. 

“Yarın işim var yenge. Abim müsait olunca çıkarsın sizi.”

“E ama başım üstüne demiştin az önce.”

“Az önce öyleydi,” dedi Civan. Devamını getirmeyecek gibi camı araladı. 

Asmin ağzını açacakken koluna dokunup susturdum. Civan’ı amcakızıyla tanıştırmak istediğini fark etmiştim. Ama o Civan’ın nazikçe reddettiğini henüz fark etmemişti. 

Asmin onu niye durduğumu sorar gibi baktığında ben de neden durdurduğumu anlayamamıştım. Civan’ın kendi ağzı vardı. Anlayacağı şekilde reddedebilirdi Asmin’i. 

Boynumdaki kolyelerin hafif tıkırtısını duyacak gibi oldum. Asmin’e doğru fısıldadım. “Belki sevdiği var. Niye üsteliyorsun?”

“Yok ki. Kimseye baktığını görmedim.”

“Belki burada değil,” dedim. Göğsümde bir yer sızladı. 

“Var mı?” diye sordu Asmin bir şey bilir gibi olduğumu düşünüp. 

Emin değilim Asmin. Olsam da diyecek gibi değilim. 

“Berzan Civan’dan büyük değil mi?” diye sordum cevaptan kaçmak için. Başını salladı. “E sıra onun o zaman. İşi de iyiymiş diyorsun.”

Düşünür gibi duraksadı Asmin. “Şiyar da çok seviyor. Bilemedim ki.”

“Oluruna bırak. Boş ver sen Civan’ı.”

“Doğru,” diyerek geri çekildi. Elindeki telefon titredi. “Aa sen,” dedi benim adımı gösterip.

“Xezal’dır,” diyerek aldım. Çocukların uyanık olduğunu yazmıştı. Aradım hemen. “Xezal? Ağlıyorlar mı?”

“Yok yenge. Bi’ mırıldandı seninki. Zelal hemen aldı kucağına. Şimdi yemek… Ah! Ne vuruyorsun? Ne dedim sanki?”

“Ne oluyor?” Çocukların sesi gelmiyordu. 

“Zelal vurdu,” diye fısıldadı Xezal. “Bakıyoruz biz. Telaş etme.” Sonra hemen düzeltti. “Ben bakıyorum yenge. İkisine de ben bakıyormuşum sadece.”

Zelal’in derdi neydi? Kerem’e yemek yedirip bakıyorsa ona ne diyecektim? Minnettar olacaktım. 

Bunu istemiyordu belki de. Kavga edelim istiyordu sadece. 

“Tamam Xezal. Geleceğim ben de geçe kalmadan.” Telefonu kapattığımda öne doğru konuştum. “Civan. Çok yolumuz var mı?”

“Var biraz yenge,” dedi yine arkaya dönmeden. 

“Bizim konak yakınsa beni bırakıp da devam etseniz?”

“Niye?” diye sordu Asmin. “Çocuklara mı bir şey olmuş?”

Civan aynadan arkaya bakmıştı. 

“Yok. İyiler. Ama ardımdan ağlasınlar istemiyorum. Döneyim ben.”

“Yol üstünde değil konak,” dedi Civan. 

Memet’i mi arasaydım? Belki Baver’i? Arasam açarlar mıydı?

“Civan sen beni şurada bir yerde indir. Halana da ayıp olacak. Durumu…”

“Ben bırakacağım,” dedi Civan sözümü bölüp. “Bana emanetsin.” Şiyar’ın aracına doğru birkaç kez ışığı yakıp söndürdü. Sonra telefonla aradı. “Abi kenara çek de Asmin yengemi teslim edeyim. Zühre yengeyi konağa götüreceğim. Yok, sorun yok. Çocuklar için. Bankanın orada dur. Hozan’a söyle düz devam etsin, yetişirsin.”

Biraz ileride iki araç sırayla durduğunda mahçup olmuştum. “Böyle de zahmet…”

“Değil,” diyerek indi araçtan. Asmin de bana veda edip indi. Selamımı iletmesini söyledim. Şiyar’la Civan iki aracın ortasında konuştular. Bir ara Şiyar Civan’ın anahtarını alacak gibi elini uzattı. Sonra ikisi de baştaki araçlara geri döndüler. “Memet abiyi ara, durumu söyle yenge. Habersiz kalmasın,” dedi Civan aracı çalıştırırken. 

Telefonum olsa diyecektim. Civan’ınkini mi istesem diye düşündüm ama vazgeçtim. “Konağa uzak mıyız?”

“Çok değil.”

Memet’in ruhu duyacak mıydı acaba? Buraya dek aramış mıydı beni? Buradan sonra da bilmesindi. Zaten şu saate kadar eli nasıl telefona gidip beni merak etmediyse?

Gerçi Hozan’ı aramıştı. Ama o sayılmazdı. Netice benimle konuşmuş muydu hiç? Sesimi duymuş muydu? Belki ölmüştüm? Ne biliyordu?

Allah korusundu. Evde iki çocuğum vardı. Hatta üç! Müjde’yle üç etmişti. Bana bir şey olmamalıydı şimdilik. 

Aklım saçma sapan yerlere kaydığından kafamı uzaklaştırmak için elimi örtüme attım düzgün mü diye. Gereksiz bir düzeltmede elim boynumdaki kolyelere değdi. Şıngırdadılar. 

Nuşen

Civan’a doğru baktım. O yola bakıyordu. Elimi enseme atıp kolyeyi azat ettim. Çıkarıp avucuma aldım. Civan’in eli vitese giderken sordum. “Nuşen’in bir kolyesi vardı.”

Araba tekledi birden. Öne doğru sarsılacak gibi olduğumda Civan’ın vitesi yanlış attığını, geri düzelttiğinde anlamıştım. Gözleri aynadan beni bulmuştu ansızın. 

Ozor bela sordum. “Kolyeyi hiç görmüş müydün?”

Araba yavaşladı. Avucumdaki kolyeyi kaldırdım havaya. “Buna benziyordu.” Civan’ın gözleri sonuna dek açıldığında ilk kez ardına dönmüş, döndüğü gibi avucumdan sarkan kolyeyi alıp önüne dönmüştü. 

Biliyordu. Kolyeyi biliyordu. Nuşen’e ait olduğunu biliyordu. 

Sormadan edemezdim. “Sana mı verdi?”

Torpido gözünü açıp kolyeyi koyup sertçe kapattı Civan. 

“Bir ihtimal sizde düşürdü, sen de alıp sakladın diyeceğim Civan.” Gözümün önü tüm gün yarenim olan yaşlar tarafından sarınmıştı yine. “Niye yatağının altına saklayasın ki o zaman?”

Civan’ın sesi kızacak gibiydi. “Odamı mı karıştırdın?”

“Tesadüf,” dedim ilk. Sonra düzelttim. “Kısmet.” Civan’ın kızgın gözleri yola çevrilmişti. “Bu kolyeyi Nuşen’in boynuna ben taktım Civan. Onu bulmam tesadüf olacak değil ya?”

“Memet abiyi aradın mı yenge?” Konudan kaçmaya çalışıyordu. 

“Memet biliyor muydu?”

Gözleri aynadan beni buldu yine. Bu kez öfkesi direkt banaydı. “Kimin bilmiyordum. Düşmüş. Nerede bulduysan oraya düşmüştür.”

“Nuşen’in senin yatağında…”

“Yenge…” dedi uyarıcı bir sesle. “Yengemsin artık. Ağzımı açtırma.”

“Ne diyeceğimi sanıyorsun?” Biraz bağırmıştım. “Nuşen’in senin yatağında kolyesini düşürdüğüne mi inanmamı bekliyorsun? Bunu soracaktım! Ama sende daha bunu nereden nasıl aldığını söyleyecek yürek yokmuş!”

Arabayı ani bir manevrayla sağa kaydırıp durdurduğunda şaşırmıştım. Ardına dönmeden yola bakar şekilde yaslandı ardına. “Ara Memet abiyi.”

“Ben sana Nuşen diyorum sana bana Memet diyorsun Civan!” Sonunda sinirimi tutamayıp gerçekten bağırmıştım. “Ben Nuşen’i bilirim. Bu kolyenin anlamı ne bilirim. Bu kolye sende ne arıyor Civan? Eğer sana Nuşen…”

Aniden ardına dönmesini beklemediğimden bağıran ben değilmişim gibi suspus olmuştum. “Sen Nuşen’i bilir misin?” 

Yüzünde sanki bilirim desem gülecek, gülerse dövmek isteyecek gibi bir ifade sezdim. “Bilirim,” dedim yine de. “O benim dostumdu. Sırdaşımdı. Nuşen’i…”

“Ondan mı ardını dönüp gitmiştin?” diye sordu anısızın. Lafım ağzıma yapıştı kaldı. Ne diyeceğimi unutturdu bana. Öylece kaldım. “Nuşen’i bildiğinden mi bir kez olsun aramadın?!”

Nuşen’i nasıl arayacaktım? Ben en çok Nuşen’i aramışken ona ulaşamamıştım. Memet’ten gitmemek için Nuşen’e koşacaktım. 

“Seni bekledi. Seni aradı. Senin için endişelendi!” Şimdi bağıran Civan’dı. Arka koltuğa sinecek gibi gerileyen bendim. “Nuşen’in iki kelimesinden biri sendin!” Boğazıma kadar kurumuştu sözlerim. Kurumuş yerlerim çatlayacak gibi sızlıyordu. “Nuşen’i bilseydin, ardından ne kadar üzülür de bilecektin! Ne kadar ağlardı da bilecektin! Bilecektin bunları!” Bana döndüğü hızda önüne döndü. “Madem dönecektin…” dediğinde bu kez bağırmıyordu. “…Nuşen hayattayken geri dönecektin!”

Arabayı çalıştırdı. Yola kaldığımız yerden devam etti. 

Sanki bir gün hayatın hepimiz için durup Nuşen’i aramızdan aldığı gibi bir boşluk kaldı yanımızda. Yol devam etti. Biz de o yola devam etmek zorunda gibiydik. 

Hiç beklemediği anda suratına tokat yemiş bir çocuktum. Önce şaşkınlıktan kıpırdayamadım. Sonrasında acıyan yeri idrak edebildim. Elim vardı acımın üstüne. Canım yandı. Acımı dile dökecek tek bir yol vardı bildiğim. Ağlamak. Gözlerim doldu peşine. Akmamak için direndi. Gururum da çocuksuydu. Çabuk yenildi. Yenildim, ağladım. 

Başımı cama çevirdim. Elim yüreğimin üzerinde, kendi kolyemi hissederek ağladım. 

Madem dönecektin, Nuşen hayattayken geri dönecektin!

Bu sözden daha ağırını söylemezdi Civan artık bana. Bu söz kadar acıtamazdı beni bir daha. 

Beni mi bekliyordun Nuşen? Ben döndüm. Beklemek yerinden kıpırdamamak demek Nuşen. Ama sen yoksun.

Civan’ın elinin tersini gözüne sertçe sürdüğünü gördüm. Elini vitese indirdiğinde parlaklığı tanıdım. O da ağlıyordu. Nuşen’den geriye kim kalmışsa ağlıyordu. 

“Bana kızgın mıydı?” Gönül değil demişti. Ama kızsın istiyordum. “Küs müydü?”

“Hiç küsmedi,” dedi Civan. Sesinin boğulduğu o duyguyu biliyordum. O duygu beni üç yıl boğmuştu. “Keşke küsebilseydi. Keşke dönüp de seni andığında biraz kızabilseydi!”

Civan bana kızgındı. Nuşen kızgın değil diye Civan bana çok kızgındı. 

“Sadece…” dedim dilim ağlamaktan dolanacakken. “…üzüldü mü?”

Direksiyonu tutan elini sıkıyordu. Vitesteki elinin tersini gözüne vurdu yine. Kendi canını acıtmak istiyor gibiydi. Cevap vermedi. 

“Bilmiyordum,” dedim ellerimi yüzüme kapatırken. “Bana hiç dönüp bakmadı ya…” Kendimi kandırıyordum. Nuşen’e gitsem, ona ağlasam, sarılsam beni itmek istese bile izin vereceğini biliyordum. Ama Nuşen’e gitsem ona olanları anlatamayacaktım ki. Memet’e o kadar yaklaşamazdım. Başka bir adamın karısıyken Merxas’lardan birine bile gidemezdim. Memet’e gitmek demekti çünkü. İshak’a haksızlık demekti çünkü. Nuşen’denbir daha kopamazdım çünkü. Nuşen de Memet’in gözünün içine baka baka bana gelemezdi çünkü. 

Çünküler bizi yakınlaştıramazdı. Çünküler beni Nuşen’den uzak tutmuştu. Cezam bilmiştim. 

“Baktı,” dedi Civan

Yüzümü ona nasıl döndüm bilemedim. “Ne?”

“Sen doğumdayken. Sabaha kadar bekledi hastanenin önünde.”

Kolyemi aldım avucumun içine. Sıktım. “N-Nasıl?”

“Bekledik biz seni. Oğlunla hastaneden çıkarken bir kez dönüp baksaydın ardına, görürdün Nuşen’i. Sen hep önüne baktın.”

Kerem’e bakmıştım. Gözüm oğlumdan başka bir şeyi görmemişti çünkü. Gerçek olduğuna inanamıyordum. Benim olduğuna inanamıyordum. Gözümü ayırsam benden alınacak sanıyordum. 

Ben Nuşen’in orada olduğunu bilmiyordum. 

“Bil… miyordum.” Yüzümü sağa sola çevirdim. “Geleceğini aklımın ucundan bile…”

“Hasta olduğunu duymuştu. Sen doğurana kadar hep dua etti. Aylarca çocuğunu sağ salim kucağına al diye dua etmişti. Sana hep dua etti.” Bir sokağa doğru döndü burnunu çekerken. “O gün bilmiyordun. O güne dek de mi bilmiyordun? Sonra da mı bilmiyordun? Nuşen birini sevdi mi onu hep bekler…” Sesi bir yere kadar yükseldiğinde susmuştu birden. Fısıldar gibi tekrar etti. “Nuşen birini sevdi mi onu hep bekler.”

Nuşen seni de bekledi mi Civan?

“Kemerini tak!”

Elimi gözüme sürüp yaşlardan kurtulmaya çalıştım. Parmağıma sürmenin rengi aktı. 

“Kemerini tak yenge!”

Araba birden hızlandığında geriye doğru kaymıştım. “N-Ne?”

“Birileri bizi sollamaya çalışacak. Tak şu kemeri!”

Elim kemeri buldu. Zor bela takarken ardıma bakıyordum. İki araba gerçekten de öne geçmek ister gibi dibimize kadar girip birden sola kayıyordu. Civan ondan evvel sola kayıp önüne geçiyordu. Diğer araba yanımızdaydı şimdi. Onun derdi neydi anlamıyordum. Civan o bize yanaştıkça uzaklaşıyordu. 

“Memet abiyi ara! Bunların niyeti belli.”

Telefonum yoktu ki! Ne yapacağımı bilemez gibi sağa sola çevirdim başımı. “Kim bunlar? Yazhan’lar mı?”

“Bilmiyorum! Sen Memet abiyi ara!”

“Telefonum yok!”

Yüzünü kısa bir an ardına çevirip önüne döndü. “Ne?”

“Telefonum yok Civan! Ben Memet’i hiç aramadım!”

“Allah kahretsin!” diyerek elini ceketinin cebine attı. “Baştan söylesene!” Kendi telefonunu arkaya doğru uzattı. Hemen aldım. “Şifre 68736” (Nokia 3310 tuşlarında Nuşen’in adına tekabül ediyor. Alın bu bilgiyi naparsanız yapın. 🥲)

Şifreyi hızlıca girip ekranı açtım. Rehbere girip Memet’in adını bulmaya çalışırken araba öne doğru sarsıldı. Telefon elimden kayıp yere düştü. 

“Kahretsin!” diye bağırdı Civan. “Yoldan çıkartacak bizi bu şerefsizler!”

Kalbim bir anda deli gibi atmaya başladı. Eğilip telefonu almak istedim. Telefon çalıyordu zaten. Biri arıyordu. 

Kemer eğilmeme izin vermedi. Eğilmeye çalıştım ama kemer bir türlü rahat vermedi. Telefon sustu. Kemeri çıkarttım dayanamayıp. Telefon geriye doğru kaydı arabanın hareketine eş. Elimi oraya attım. Bir kez de arkadaki araç vurduğunda olduğu gibi Civan’ın koltuğuna çarpmıştım. 

“Kemeri tak!” diye bağırdığını duydum. Telefon neredeydi göremiyordum. Ama başımda bir yer fena sızlıyordu, çarpmıştım. Koltuğa tutunup doğruldum. Kemeri çekip taktığımda üçüncü sarsıntıyla koltuğa çivilenmiş gibi gidip gelmiştim. Kemerin karnıma baskısı canımı yaktı. 

Elimi kemerin altına, karnımın üstüne koydum. “Civan yavaşla.”

“Yavaşlarsam yolumuzu kesecekler!”

Midem bulanıyordu. Kalbim deli gibi göğüs kafesime dayanmışken kusabileceğimi hissediyordum. Camı aralamak istedim. 

“Açma!” diye bağırdı Civan. “Sadece seni güvenli bir yere bırakana kadar dur!”

“Midem bulanıyor,” dedim titrek bir sesle. 

“Kus!”

Hozan’la kusabilirdim. Hozan’ın arabasına binseydim onunla kusabilirdim. Halayla yan yana olabilirdim. 

Baver bana ardını dönmeseydi onunla olabilirdim.

Memet beni bıraksaydı onunla olabilirdim. 

Telefon sürekli çalıyordu. Memet’e ulaşmalıydım.

Ayakkabılarımı topuğuma basarak çıkarttım. Koltukların altında telefonu çıplak ayaklarımla arandım. Parmağımın ucuna geldiği gibi ayaklarımı birleştirip telefonu çekmeye çalıştım. Sarsıntıda çok zordu. Çabaladım. Sabun gibi kaymasına küfredecektim. Nihayet tutmayı becerdim. Kaldırıp elime aldığımda sımsıkı tuttum iki elimle. Ekrandaki bildirimlerden birilerinin aradığını anlamıştım. Şifreyi hatırlamıyordum. 

“Şifre? Civan şifren neydi?”

“Nuşen! Nuşen yaz! Klavyede Nuşen yaz!”

Şifreyi yazarken araba aniden durdu. Hangi sokakta olduğumuzu tam seçemiyordum ama eve yakın olduğumuzu biliyordum. Kapıyı açıp koşmak istedim. Çocuklarıma, Memet’e koşmak istedim. Kemeri açtım. 

“Sakın arabadan çıkma!” dedi Civan. Doğrudan öne bakıyordu. Baktığı yerde bir araç yan durmuştu. Yolumuzu kesmişlerdi. 

Memet!

Rehbere girip ismini yazmaya çalıştım. Parmaklarım titriyordu. 

“Ardımdan kapıyı kilitle!” 

Civan’ın dediğiyle başımı kaldırdığımda torpidoyu açtığını gördüm. Eli Nuşen’in kolyesini buldu ilk. Bileğine dolayarak aldı. Sonra bir silahı kabzasından tutup çektiğinde öndeki aracın kapıları açılmış aynı anda üç dört adam inmişti. Diğer araç öbür sokaktan girmişti. O da durdu. Onun da içi adam doluydu. 

Köşeye sıkışmıştık. Ölecektik. Bizi öldüreceklerdi.

☀️☀️☀️

Zühre bi dur kurban olayım. Ne dramatik kadınsın! Başroller ölmez. Ölmezdi yani. Ben bazen öldürüyorum tabii de mevzumuz kesinlikle bu değil şu an. 

Görüşmek üzere Akşam Güneşi ☀️

5 4 Oylar
Article Rating
Abone
Bildir
guest

5 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
Lal
Lal
1 ay önce

siz hiç ayrılmadınız ki

Lal
Lal
1 ay önce

arkaya baksa yareninin hatırasını görür

Lal
Lal
1 ay önce

ooof bu emanetler beni öldürdü zaten

Lal
Lal
1 ay önce

nuşen hala seni bekliyor

Lal
Lal
1 ay önce

oyyy kitabın en acı yeri

Scroll to Top
5
0
Düşüncelerinizi duymak isterim, lütfen yorum yapın.x